Büyük İslam âlimi ve müctehid İmam-ı A?zam Ebû Hanîfe Hazretlerinin babası Sabit?in başından geçen bir kıssadan bahsetmek istiyorum. Umarım faydalı olur.
Horasan erenlerinden Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinin talebesi Hakîm Ata ?Kıssa-i Hazreti İmam-i A?zam? (İmam-i A?zam Hazretlerinin Kıssası) adlı eserinde bahseder.
Sabit, genç yaşta bir derenin kenarında abdest alırken suyun getirdiği bir elmayı görür; bir an için dalgınlığına gelir ve ısırır. Ama hemen ?eyvah!? deyip tükürür, fakat birazı boğazından aşağı kaçar.
Haram lokma yediğini düşünerek pişman olur ve namazını kılar kılmaz elmanın sahibini bulup helallik almak için suyun geldiği tarafa doğru yürümeye başlar. Bulduğu insanlara elmayı göstererek kimin bahçesinden olduğunu sorar. Onlar da ?yukarda bir bahçeden ve sahibinin çok iyi bir insan olduğunu? söylerler.
Nihayet aynı elmadan olan bahçeyi ve sahibini bulur ve yanlışlıkla elmadan yediğini anlatarak helallik ister. Bahçe sahibi (belli etmeden) genç yaşta bir delikanlının helâl - haram konusunda bu kadar hassas olmasını hayretle izler ve hakkını helal etmek için şartı olduğunu ve: ? 2 sene bahçede çalışması halinde hakkını helal edeceğini? söyler.
Sabit, zor gelse de, kul hakkıyla gidip ahirette ceza çekmektense 2 sene hak sahibine hizmet etmeyi kabul eder.
2 sene sonra helallik isteyince elma sahibi yine bir şart daha ileri sürerek: ?kızıyla evlenmesi halinde hakkını helâl edeceğini? söyler.
Sabit, kul hakkından kurtulmak için çaresizlik içinde kızı görmeden ?evet? der.
Ancak elma sahibi ilave eder:
?İyi düşün, kızımın eli çolak, ayağı topal, gözü kör, dilsiz ve sağırdır!?
Sabit, tekrar çaresizlik içinde ahirette ceza çekmektense, görmediği böyle bir kızla evlenmeyi kabul eder.
Sonunda nikâh kıyılır. Muhtemelen kız, nikâhta yerine birisini vekil tayin ettiği için birbirlerini görememişlerdir. Bu tabii zamanımızın gençlerine çok tuhaf gelebilir; normaldir, ama geçmişte böyle şeyler oluyordu. Nihayet zifaf gecesi odaya girdiğinde bahsedilen vasıfların aksine bütün azaları sağlam ve güzel bir kızla karşılaşınca bir yanlışlık var diyerek dışarı çıkar, durumu anlatınca elma sahibi kayınpeder:
?Bir yanlışlık yok. Seni imtihan ettim ve çok güzel sınav verdin. Benim kızım kötü şeylere karşı kör, topal, dilsiz ve sağırdır. Yoksa hiç bir kusuru yoktur. Allah (cc) mesut etsin!? der.
Böylece bu iki genç evlenir ve bunlardan Numan adındaki çocuk dünyaya gelir. Annesi onu iyi yetiştirip küçük yaşta 3 günde Kuran-i Kerim?i hatmettiği zaman:
?Ah evladım, baban o elmayı ısırmasaydı sen daha az zamanda hatmederdin.? demiş.
İşte haram ve kul hakkı bu! Gerçekten büyük bir imtihan ve çok ibretli bir örnek! Asıl ismi Numan bin Sabit (Sabit?in oğlu Numan) olan bu zat büyük bir İslâm âlimi ve ?İmam-ı A?zam? (büyük imam) lakabıyla meşhur olur. İmam-ı A?zam, İslâm âleminin en büyük direklerinden biridir.
Denebilir ki bir defa ısırılan elmadan dolayı bu kadarı da fazla değil mi? Ama kul hakkı çok tehlikeli!..
Buradan alınacak birinci ders, anne - babaların çocuklarını anne karnından itibaren helal süt ve helal lokma ile beslemeleri. Onun için yaşlılardan hep ? helal süt emmiş...? tabirini çok duymuşuzdur. Bunun çocuklar üzerinde çok büyük tesiri vardır.
İkinci ders de kul hakkının ne kadar tehlikeli olduğu. Hem de en tehlikeli günah!
Çünkü insanın üzerinde iki çeşit hak vardır:
Birincisi:Allah (cc)?in hakları. İbadetler bu bakımdan çok önemli. Ama yapılmadığı zaman Allah (cc)?in affetme ümidi vardır. Hem O?nun rahmeti her şeyi kuşatmıştır, affedebilir.
İkincisi: Kul hakkı. Ki, her şeyi yaratan ve idare eden yüce Allah (cc) kul hakkına karışmıyor. Adeta ?kul hakkıyla benim huzuruma gelmeyin; bu işi Dünya?da gereğini yaparak ve helalleşerek aranızda halledin. Eğer halletmeden gelirseniz öbür tarafda ben hallederim.? diyor.
Ahirette bütün hakların sahiplerine verileceğine dair hadisi şerifler var. Nasıl verileceği de şöyle açıklanır:
?Salih amelleri (sevapları) varsa, üzerindeki kul hakkı kadar sevaplarından alınır, hak sahibine verilir. Şayet sevabı yoksa (veya yetmiyorsa), hak sahibinin günahlarından alınır, onun üzerine yüklenir..? (Buhârî, Mezâlim, 10, Rikak, 48)
Onun içindir ki ahirette bazı insanlar, sevapları gittiğinden müflis (iflas etmiş) olarak huzura çıkarlar!.. Bu konuda da uzun bir hadisi şerif var. (Müslim, Birr, 15)
Böylece kimsenin kimsede hakkı kalmaz. İlahî adaletin gereği budur.
Hatta hadisi şerifte ifade edildiği üzere: ?Boynuzsuz koyunun hakkı, boynuzludan alınacaktır.? (Müslim, Birr, 60; Tirmizî, Kıyamet, 2)
Konu çok geniş. Ama şunu da ilave etmek lazım.
Şehitler yıkanmaz, kefenlenmez, kanlı elbiseleriyle defnedilir. Onların bütün günahları affedilir. Mekânları cennetin en güzel yerleridir. Ancak şehitlerin bile kul hakları affedilmez. Zira bu konuda hadisi şerif vardır. (Müslim, İmare 119, 121)
Peygamberlikten sonra en yüksek mertebeye ulaşan şehitlerin bile kul hakları affedilmezse, işin vahametini siz tasavvur buyurunuz. Bu yetki sadece hak sahibine verilmiştir. İşte gerçek adalet!
İbret alınması dileğiyle!..