Bir okuma efsanesi dillerde dolaşıyor. Annem mutfağa giderken, ”Sorular bilgisayardan çıkmayacak, aman kitap okuma!” diye tariz yapıyor. Babam, “Bak evladım baba nasihati, okumazsan sonun kötü olur.” diyor. Öğretmenim bir defa olsun test ve ders kitabı dışında bir kitapla derse gelmediği halde, okumanın faziletinden bahsediyor. Camide imam kendi bir roman bile okumuş değil, dinin ilk emrinin “oku” olduğunu söylüyor. “Kitap okuyun!” diyenlerin sayısı belirsiz. “ Ne okuyayım?” sorusuna somut cevabı olanları mercekle arıyorum. “Kimi okumalıyım, ne okumalıyım, ne zaman okumalıyım, niçin okumalıyım?” soruları beynimizde cirit atıyor. Allah için söylesin birinci sınıftaki çocuğa, beşinci sınıftaki çocuğa, on ikinci sınıftaki gence ne okutalım?
“Oku!” dediğimizde muhatabımız bize, “Ne okuyayım?” dediğinde cevabımız, “Ne bulursan oku!” ise cevabımızı bir defa daha düşünmeliyiz. Bu durum ne yiyeyim, diyen insana ne bulunsan ye, demektir. Ne bulursan ye. Yedikçe sevecek, yeni yiyeceklerle karışılacaksın, yeter ki ye. Günün birinde nasıl bir bedene sahip olduğuna sen de inanamayacaksın. Bu mu bizim yemek kültürümüz?
Beynimizin gıdasının okumak olduğunu düşünelim. Okuyama karar verdik, peki ne okuyacağız, bileniniz var mı? Okumaya nereden başlamalıyım, hangi kitabı ne zaman okumalıyım?” sorularına cevabı olanız var mı?
Çok bilinen bir kitaptan bahsedeyim: Küçük Prens… Küçük Prens’i yedi yaşındaki çocuklar mı yoksa kırk yaşındakiler mi okumalı? Hadi yedi yaşındaki çocuğa okuttuk. “Aslan yediklerinden müteşekkildir. Bir koyun bir otu yedi mi artık eski koyun değildir.”… cümlelerini nasıl yorumlamamız ve anlamamız gerekir. Ben bunu insanlar fikirlerinden ibarettir, okuyorum. Bunu farklı yorumlayanınız ya da anlayanınız var mı?
Okuma kültürü oluşturma adına yapılan alkışlanası ve takdire şayan çalışmalar var. Ancak bunların çoğu düşünülmeden, nereye gidileceği bilinmeden iyi niyetli çalışmalardır. Sizin iyi niyetli olmamız işinizi doğru ve başarılı yaptığımız anlamına gelmez. Okuttuğunuz insandan beklentimiz nedir? Bu yolculuk bizleri nereye götürür? Sorulara soru ekleyerek devam edebilirsiniz.
Okumak erdemli bir davranıştır. İnsan olma onurunu muska gibi göğsünde taşıyan insanlar kitaplarla iletişim halindedir. Okuyanla okumayan, bilenle bilmeyen arasındaki fark, konuşanla konuşamayan arasındaki fark kadardır.
“Önce niçin okumalıyım?” sorusuna cevap aramalıyız. Okumayı bir gereksinim kabul etmeliyiz. Her kitabı okumamız mümkün değilse hangi kitapları okuyacağımızı bilmeliyiz.
Öğretmenlerimiz okumadıkları kitapları çocuklarımıza önermemeli. Önerdikleri kitapları niçin seçtiklerini öğrencilerine anlatmalı. Kitaplar okunup geçilmemeli. Dil, ifade zenginliği açısından okuyucuya katkısı nedir? Edebi zevk ve heyecan veriyor mu? Yeni ve özgün fikirler taşıyor mu? Bu soruları artırmalıyız.
Almanların, “Ufacık bir tat için havuç yenilir mi?” diye bir sözleri olduğu söylenir. Ben bunu duyduğumda aklıma tuğla kalınlığında kitaplar gelir. Gerçekten bir kitap okuduktan sonra bize kalan nedir, bunu kendimize sormalıyız.
Bu ifadeler okumayı hafife aldığımın ya da okumaktan uzak durulmasını adına söylediklerim değildir. Okumayan sağlıklı düşünemez, sağlıklı düşünemeyen üretemez, üretemeyen uygulayamaz, uygulamayan kendi hayatını yaşayamaz. Yeter ki okuyalım; ancak ne okuduğumuz bilerek….