Mart ayı dert ayı diye başlayan bir çok atasözümüz bulunmaktadır. Mart ayı, iklim olarak geçiş zamanında olması bazı yıllar çok değişik iklim özelliklerini göstermesinden dolayı böyle bir imaj ve etki bırakmıştır. Mart ayının sıkıntılar ayı olmasının asıl sebebini ise sanıyorum Çanakkale günlerinde aramak daha iyi olur.
Geçtiğimiz günlerde bir fikir adamımızın “Çanakkale’yi anlayan Türk tarihini de anlamış olur, Safahatı okuyan Türk Edebiyatını öğrenmiş olur” diyerek cok ciddi ve ağır bir söylemde bulunmuştu. Gerçekten de bu ikisi adeta yakın dönem tarih ve edebiyatımızın umdesi, özü ve ana temasını teşkil etmektedir.
Çanakkale zaferinin 100. yılında çok şeyler konuşulacak, söylenecek ve yazılacaktır. Bunlar çok da güzel çalışmalardır. Ama Çanakkale’nin ruhunu ve felsefesini yaşatmak hepsinden daha önemli olsa gerek. Çanakkale’yi anlatabilmek için o günleri yaşatmalıyız. Ruhlarımızın derinliklerine kadar indirerek anlamalıyız. Yoksa hamaset nutuklarından ileriye gidemeyiz.
Çanakkale’yi farklı ziyaretlerimizde iki farklı rehberin tanıtımları arasında amiyane tabirle dağlar kadar fark vardı. Birisi resmi tarih olarak kuru kuru anlatıp gitti. Diğeri ise ruha indi, imana indi, izana ve irfana inerek anlattı. Ve o günleri yaşattı. Çanakkale’yi bu ruhla gezersek daha doğrusu ziyaret edersek gerçekten anlamaya çalışırız. Yine Çanakkale rehberlerinin her birerine Mehmet Akif’in Çanakkale destanının da ziyaretlerde anlatılıp okutulmasının mecburi bir görev olarak verilmesi gerekmektedir. Ancak bu suretle anlamamız, yaşamamız mümkün olacaktır. Aksi takdirde turistik bir geziden ileriye gidemeyecektir.
Gençlerimize Çanakkale’de lise mekteplerimizin mezun veremediğini çünkü o çağdaki öğrencilerin vatan için kendilerini mezun ettiklerini, feda ettiklerini anlatırsak Çanakkale’yi anlatmış oluruz. Yine Mehmet Akif’le Çanakkale’nin dolayısıyla da Vatanın kurtuluşunun bir bütünün parçaları olduğunu öğretmenliyiz.
Çanakkale’nin beklide tarihimizdeki tüm savaşlardan farklı olarak birlik ve beraberliğin en güzel resmi ve teminatı olduğunu gençlerimizin ruh ve gönüllerine yerleştirmeli, dokumalıyız.