Akif, istiklal aşığıdır, istiklale adanmıştır. Bütün ömrünü vatanın, milletin istiklali harcamıştır. Azmin ve iradenin adamıdır. Hak bildiği yoldan asla geri dönmemiştir. İslam coğrafyasını ve Anadolu’yu karış karış gezmiş; toplumun ağlayan gözü, kanayan yüreği olmuştur.
Akif ümidin kaynağıdır. Onun eserlerinde korku ve ümitsizliğe yer yoktur. Her şiirinde ümit aşılayan Akif, İstiklal Harbinin en hararetli günlerinde, daha Kurtuluş Savaşı kazanılmadan İstiklal Marşı’nı yazmıştır. Sarsılmaz iman, bükülmez bilek, inleyen bir yürek sahibidir. O bu sağlam iradesini;
“Allah’a dayan, sa’ye sarıl hikmete ram ol
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol”
mısraları ile dile getirmiştir.
Akif, asla zulmü alkışlamamış, zalimlerin yanında yer almamıştır. Mazlumun göz yaşını yanağında görmüş, kanayan bir yara gördü mü yüreği yanmış, onu dindirmek için var gücüyle karşı koymuştur. Hak bildiği yoldan kimse onu döndürememiştir, doğru bildiğini çekinmeden dile getirmiştir:
“Şudur cihanda en beğendiğim meslek.
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.”
Akif birliğin sembolüdür. Anadolu’yu İstanbul’dan Kastamonu’ya, Balıkesir’den Konya’ya, Adana’dan Ankara’ya karış karış gezmiş; aziz milletimizi kurtuluşa inandırmayı başarmıştır. Vatan söz konusu olduğunda çoluğunu çocuğunu damadı Ömer Rıza Doğrul’a bırakarak Anadolu’ya hareket etmiştir. Gür sesiyle gönüllere hitap etmiştir.
“Sâhipsiz bir memleketin batması haktır;
Sen sâhip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.”
Akif dostluğun parlayan yıldızıdır. Dostları hem dünya hem ahiret dostudur. Hayattaki dostlarıyla yan yana uyur, baki istirahatgahında. Bir yanında vefat ettiğinde “Evim başıma yıkıldı.” dediği Babanzade Ahmet Naim, diğer yanında Süleyman Nazif… Vefanın adıdır, Akif. Hiçbir sanatçı onun kadar dobra dobra olmamış; onun gibi yaşadığını yama yapmadan anlatmamıştır. Dostları ve çevresi ona bizim Akif’imiz, diyor; tıpkı bizim toprağımız, bizim vatanımız der gibi.
O gençleri hazine görür; onlara inanır ve güvenir. Şair bu gençliğe taçlandırılmış bir isim verir: Asım’ın Nesli. Akif, Asımın Nesli’nin mimarıdır. Akif, Asım’ın nesline güvenir ve inanır. Onların her birini güneşin ışığını bekleyen yeşil domatesler gibi görür. Küçük bir ışığın onları olgunlaştıracağına inancı tamdır.
Asım’ın Nesli milleti makûs talihinden kurtaracak, ülkenin kalkınma hamlelerini gerçekleştirecek olan ideal gençliktir. Bu gençliği Akif şöyle tasvir eder: “İmanlı, sağlam vücutlu, ahlaklı, hassas, irfan sahibi, müspet ilimlere mücehhez bir gençlik.” Akif’in işaret ettiği gençlik geleceğin dünyasını ihya, memleketin her köşesini imar edecektir. Onun;
“Asımın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek.
İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek”
diye tarif ettiği bu gençliği karşımda görüyorum. Büyük ideal adamı, halkın ve Hakk’ın şairi gençlere “Safahat” gibi güzel bir eser bırakmıştır.
Safahat: sa’ydır (çalışma), samimiyettir, reçetedir. Gençler bu eseri okudukça Akif’i ve işaret ettiği engin ufukları daha iyi anlayacak ve birçok probleminizin çözümünü Safahat’ta bulacaksınız. Sizlere güveniyor, Akif’imize Yüce Allah’tan rahmet diliyorum.
Aziz ruhu şad, mekânı cennet olsun.