ABDULBAKİ MURAT (Bahçelievler Şehit Mehmet Karaaslan İHL Müdürü)


“…MATİK”


“Köydeki cenaze evinde insanların teessürü gözlerinden okunuyordu. Cenaze evi taziye için gelip gidenlerle doluyor iken benim dikkatim başka bir noktaya odaklanıyor:

Masa başında bir kız kulaklarındaki kulaklıklarla belli ki bir şeyler dinliyor ancak aynı zamanda yanındaki çocuklarla da bir şeyler konuşuyor.

Ne yaptığını sorduğumda ise rahmetli amcası için hatim indirdiğini söylüyor.”

Her şeyin makineleştiği günümüzde Kur’an gibi ali bir kitabın da bundan nasibini aldığını söylemek yanlış olur zira Kelamullah’ın böyle şeylerden etkilenmesi söz konusu olamaz. Ancak önceleri insanlar Kur’an okuyabiliyorlar fakat anlayamıyorlardı; şimdi ise aynı zamanda okuyamıyorlar ve ne yazık ki Kur’an’ı Çin’de icat edilen cihazlara okutuyorlar hem de sevap umarak.

Diğer yandan muhafazakar kesimin radyolarında namaz kılan seccade(!)“uygun fiyat ve marka seçenekleri” ile müşterilerin beğenisine sunuluyor.

Maddileşmenin ve dünyevileşmenin sonucu olarak tehlike çanlarının çalması artık ileri bir boyut kazandı. Müslümanlar okuyamıyor, anlayamıyor, namazı nasıl kılacağını bilemiyor ve Çin yapımı ürünler tüm bu işleri onların yerine yapıyor.

Üstelik bu icatmuhafazakar bir radyoda reklam ediliyorsa ürün üst perdeden kabul görmüş demektir ki bu da ayrı bir tartışmanın konusudur.

Namaz kılan seccadenin revaçta olması bu günün Müslümanlarının hayata bakışlarınıaçıklanması bakımından fevkalade manidardır.

Oh ne ala! Tekbir getirip namaza başlıyorsunuz ve o cihaz size ne yapacağınızı anlatıyor. İçi boş şekilden/spordan ibaret  sözde bir namaz…

Müslümanların veya muhafazakarların  kendilerini sağlam bir düşünce süzgecinden geçirme zamanı gelmiştir.“Gölgeden/sanal” Müslümanlık ile İslami çerçevede yürümek mümkün değildir. Her türlü işin konjonktüre uydurulduğu, dünyevi meşgalelerde kapitalist bir mantaliteye tabi olunduğu ve üstelik bunun dini/manevi konulara da teşmil edilmeye çalışıldığı sahte bir dindarlık ortalıkta gezinmektedir.

Başarılı olmayan, sınıfta kalan çocukların Kur’an Kurslarına gönderildiği ve “en azından hoca olur” anlayışı ile Kur’an’ın (bilinmeden) hafife alındığı, başarılı çocukların ise “zaman kaybetmesin” denilerek dünyevi okullara/liselere gönderildiği ve bu çocuklar için ne hikmetse manevi eğitimin hiç düşünülmediği enteresan bir anlayışa şahit olmaktayız. Hatta konjonktür gereği İmam Hatipleri ve dinsel literatürü kullanıp kendi aile hayatlarında bu anlayışlara hiç yer vermeyenler varmış.

O halde her zamansöylediğim cümleyi bir kez daha ifade eydim: “Showun başladığı yerde rahmet biter”

“Hiçbir pedegojik anlayış ile açıklanamayan(!)” (dindar(!) birisi böyle söylüyor) hafızlık ve önemsenmeyen Kur’an eğitimi, okunamayan ve anlaşılamayan bir İlahi Kitap ve devamında İslami hayat…

Kur’an Kurslarında okuyan öğrencilerin genelde düşük profilli olması, TEOG puanlarınınaz olması hatta bazılarının hiç olmaması ve öğrencilerin içlerinden puanı iyi olan birisine “senin burada ne işin var?” diyerek taaccüp arz eden sualleri, düşünülmesi gereken bir durum değil midir?

Bizim çocuklarımız Kur’an’ı iyi okuyan, bir ayetin ne anlattığı hususunda en azından fikir sahibi olabilen aynı zamanda okul dersleri başarılı ve asgari bir hobi edinen, zamanını iyi kullanabilen, magazin kültürüne mesafeli, ciddi gündemleri takip eden beynini büyük davalar uğruna düşünmeye zorlayan bir şekilde yetiştirilmelidir.

Bu anlamda başta dindarlar olmak üzere memleketin pek çok yerine açılanİmam Hatiplere onun idareci ve öğretmenlerine büyük iş düşmektedir. İmam Hatip okulları vatandaşın kendisine teslim ettiği çocukları “görünüşte dindar” olmaktan kurtarıp Kur’an’ı okuyabilen ve anlayabilen bir Müslüman olarak yetiştirmekle mükelleftirler. Bu anlamda yeni açılan imam Hatiplerin liseye yerleşemeyen öğrenciler için “depo” gibi görülmesi/ kullanılması büyük bir hatadır ki uygulama sürerse telafisi zor sonuçlar doğurur.

Bu konuda bir ara formül üzerine acilen çalışılmalıdır.

Noktalarını doldurma işini okuyucuya bıraktığımız “…matik”le başladığımız yazı ta nerelere geldi. Günümüz Müslümanları buram buram Napolyon kokan Uzakdoğu ve Batı kökenli ve dünyevi tandanslı bu “…matik” anlayışı terk etmediği sürece ne felaha erebilir, ne de huzur bulabilir.