“ Umuda atılan bir adımdır ışık,
Beklemekle aydınlanmaz yüzler
Ve oturarak çekilmez hayat
En önemlisi dikenlere batmadan
Büyütülemez fidanlar
Bekleyiş değildir umut,
Haykırıştır… “
Her öğretim yılının başından sonuna eğitim personelinin yaşadığı sıkıntılar ,karşılaştığı zorluklar ,özlük hakları sürekli gündemimizi yoğun bir şekilde meşgul etmektedir.Elbette yaşam koşulları bunları konuşmaya ve sürekli gündemimizde tutmaya bizi zorlamaktadır
Fakat biz öğretmenler ve yöneticiler şu gerçeği unutmamalıyız: Bizim özlük haklarımızı düzenleyecek,çalışma koşullarımızı daha iyi hale getirebilecek olanlar velilerimiz ve öğrencilerimiz değildir.Bu düşünceden yola çıkarak okul içinde ve okul dışında konuşulması ve tartışılması gereken konuları birbirinden iyi ayırt edebilmek ve bu doğrultuda hareket etmek gerekir.Son zamanlarda eğitim camiasından sıkça duyduğumuz, “bu şartlarda öğretmenlik yapılmaz,bu kadar maaşa ancak bu kadar ders anlatılabilir” gibi söylemler öğretmenlik mesleğinin toplumdaki algısını değiştirmektedir.Ve bu algı eğitimcilerin özellikle öğretmenlerin toplumdaki saygınlığını yitirmesine sebep olmaktadır.
Bizler şartlar ne olursa olsun okullarımıza girdiğimiz andan itibaren öğretmen kimliğini en iyi şekilde temsil etmemiz gerektiğini unutmamalıyız. Öğrenci merkezli hareket edip,sadece onlara faydalı olabilecek ve onları iyi yetiştirebilecek çalışmalar üzerinde yoğunlaşmalıyız.
Sınıflarda bekleyen masum yürekleri düşünüp, daha güzel yarınların yaşanmasında önemli bir pay sahibi olduğumuzu unutmamalıyız. Sistem ile ilgili sorunlarımız ve sıkıntılarımız karşısında öğrencilerimizi cezalandırmaya hakkımız yok. Geriye dönüp geçmişe baktığımızda ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız. Bizleri yetiştiren öğretmenler bu olumsuz düşüncelerde olsalardı biz hangi durumda olacaktık? Her türlü imkansızlık ve olumsuzluğa rağmen bir şeyler yapabilme gayreti içerisinde olmadılar mı? Enerjisini ve motivasyonunu gülümseyen bir çocuk yüzünden alan bir öğretmen elbette başarılı ve mutlu olmaya çalışıp hayatından tat alabilecektir.
Çoğu şikâyetlerimizde haksızız demiyorum, haklıyız. Sosyal ve ekonomik haklar konusundaki mücadelemizden vazgeçelim de demiyorum; ama haklı olmamız başka mağduriyetler yaratma hakkı vermez bize. Öğretmenin kendi için vermiş olduğu mücadele sınıfın dışındadır. Belki öğretmenler odasındadır, belki de sendika toplantılarında. Herkes kendince bir mücadele alanı bulabilir, bu yerin neresi olduğunu ben bilemem ama bildiğim şey bunun yeri sınıf değildir.
Gelin tüm öğretmenler ve yöneticiler bir olup yeni öğretim yılında tüm olumsuzlukları bir kenara bırakıp, güzel yarınların öncüsü olabilecek yeni nesillerin yetişmesi için işimize odaklanalım.
Yaşayacakları çağa göre yetiştirin_ diyor. Bu, Rasulullah Efendimiz’in ufkunu insana taşıma zaruretinin Hazreti Ali dilinden ifadesidir. Hazreti Ali demek istiyor ki: Zamanın farkında olun. İçinizde bir gelecek tasarımı bulunsun. Ve her çocukta bir gelecek tasarımı yapın. Onu kendi yaşadığınız çağın şartlarıyla yetiştirirseniz, sizinle birlikte o da eskir ve yaşadığı çağa geldiğinde, geçmişte kalmış, çağı ile bütünleşememiş bir kişilik sahibi olur. Bu ona haksızlıktır. Bu onun taşıdığı misyonu eskitmektir._
Allah emaneti olduğu bilinciyle yüklendikten sonra, anlamlı olabilecek bir umuttur çocuk... Umut ki insanın hayata tutunduğu yerdir, düştüğümüzde kolumuzdan tutup kaldırandır… Karanlık her gecenin ardından doğacak güneşi beklemektir umut bazen, bazen de secdede anlamı hacminden büyük yanağımızdan süzülen bir damla gözyaşıdır umut… ve tüm bu umudun gerçek dünyadaki adıdır çocuk. Umudunuza, UMUDUMUZA iyi bakın…