AZİZ ERDOĞAN (Barbaros Anadolu Lisesi Müdürü)


Yollar ve yıllar


Yollar; yürüyenlere bir ufuk, hedefe kilitlenmişler için tatlı bir umut…  Kimi kısadır onların, kimi uzun mu uzun... Yollar yolculukların annesi…  Bazen bir kayboluş hikâyesi, bazen de kavuşmanın ta kendisi… Yolların en büyük sevdalısı bizler…

Yıllar; eski yolculukların barınağı, uzayıp giden ve bir gün son bulacak olan geçmişimiz... Zihnimizde yolları; yıllarla istifler, kayıt altında tutarız. Yılları, geçmişten geleceğe uzanan yolculuğumuzda hep kılavuz olarak yanımızda taşırız. Bunun içindir ki yıllar bizlere hasret yükler ve bizi yola koyar. Vuslat belki de bu yüzden anlam katar yolculuğumuza.

İnsan ve yol, levh-i mahfuzda kader birliği yapmıştır. Bu mutlu ve kutlu sözleşmeye “belâ” diyerek yola koyulan insanoğlu bu sesin aşkıyla yanmaya, kanamaya başlamış olmalı ki; onu ne su kandırmış ne de bu aşka teşne yüreği yalnız bırakmıştır. Galat-ı meşhur şeklidir bu terkibin “Galu Bela”. Bu yolculukta yorulmak da vardır, yok olmak da… Bu yolculukta yok oldukça yorulanlarla var oldukça yorulanlar birliktedir. “Bu ıslıkla uzayan dönen kıvrılan yollar” a sırlarımızın sızması, gölgemizin asılı kalması güzel, göğsümüzde taşıdığımız sevgililer sevgilisine duyduğumuz özlem özeldir.

Her yolcu, bir hedefe yürüyen zaman işçisi ve dünleri günlere yama yapan bir terzidir. Onlar yorulunca meydan okurlar yollara. Sevgilerini nakış nakış yollara işlerler; her deseninde bir umut, bir itiraf, bir ah…

Yollar; bir zemheri tipisini içinde saklayan Mecnun’u, Leyla’nın sesiyle damla damla eriten güneşin ta kendisidir. Köyü şehre, damlayı nehre, aşığı maşuka, dünü yarına kavuşturan da odur. Memleket yollarını özlem çıkınlarında taşıyan niceleri, memleketin davulunu, zurnasını, kemanını, sazını duydukça gözlerini yollara dikmiş ve kekik kokan yamaçları gözyaşıyla sulamışlardır.

Kavuşma hikâyelerini filme çekenler de hep yollardır. “Dağlar mor menekşe gül” olunca insan yolları karşısına almış ve gönül telinin titreyen nağmelerini mektuplarla paylaşmıştır. Bazen hasret türkülerini nağmesine katık yapmış bazen de kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde hayal ve umut şehirleri kurmuştur.  Bu yolların yolcularla yoğurduğu memleket kokan hikâyesini bir şair şöyle dile getirir:

Yollarda anladım neye inler kaval sesi,

Rüzgâr niçin susar, neden ıssız bu yaylalar?

Hepsinde bir garipliğin üzgün düşüncesi,

Hepsinde ayrılıkları söyler terâne var.

 

Durmaz eser başımda Uzunyayla rüzgârı,

Her an tüter gözümde o hasretli Erzurum,

Kars'ın melâli, Erciyes'in bitmeyen karı.

Billûr o çeşmeler ki su içtim yudum yudum.

 

Yollar; türkülerde vuslat, sazlarda gurbet, sözlerde hasret kokar;  nice yüreği kor ateşinde yakar. Yunus’a derviş, Karacoğlan’ a divane, Kerem’e deli, Mecnun’a veli unvanı verilmesinde yolların rolü yadsınamaz. Önderin önde gitmesinin sebebini yollar bilir. Atların adımına göre değil, adamına göre kişnediği zamanlara yollar şahittir.

“Bu ıslıkla uzayan dönen kıvrılan yollar

Uykuya dalmış gibi görünen yılan yollar”